Merhaba değerli muhabbetim com. ailesi ve takipçeleri…
Bu akşamdan başlamak üzere belirli aralıklarla adminimizin de izniyle 😀 sizlere kişisel gelişimimize ve hayata bakışımıza yönveren ve yönvermeye devam eden düşünce adamlarını yani yazarları ve onların kitaplarını tanıtmaya çalışacağım.
Bugün ilk günümüz olduğundan Türk dünyasının belkide en meşhur olmuş ve hayatının büyük bir bölümünü cezaevlerinde geçirmiş bir şairimizi onu tamda anlattıgını düşündüğüm bir hikaye eşliğinde anlatacağım.
Aziz Nesin’in de bahsini ettiği üzre dünyanın en iyi tanıdığı 3 Türkten biridir Nazım Hikmet…
Ve Nazım Hikmet’in Bursa Cezaevi’nde tutsaklık günleri…
Saksılarda hala tek tük karanfil bulunsa da Ovada güz nadasları yapıldı çoktan Tohum saçılıyor. Ve zeytinler devşirilmekte. Bir yandan kışa girilmekte, Bir yandan bahar fidelerine yer açılıyor. Bense hasretinle dolu Ve büyük yolculukların sabırsızlığıyla yüklü Yatıyorum demirli bir şilep gibi Bursa’da.
Anadolu’nun bir çok yöresinden kopup gelmiş koğuş arkadaşlarını okumaya, yazmaya, düşünmeye yönlendiren, resimler yapan, dergi ve gazetelere makaleler yazarak, evine para gönderen Nazım, aynı zamanda cezaevi yönetimine de yardım etmektedir. Bir gün cezaevi denetimine Adalet Bakanlığı’ndan bir müfettiş gelir. Bir kaç gün denetim yaptıktan sonra müdüre: – Nazım da buradaymış ha, çağır da görelim şunu, nasıl biridir? der. Nazım’ı odaya getirirler. Müdür koltuğuna iyice kurulmuş olan müfettiş, Nazım’ı tepeden tırnağa süzer ve – Demek Nazım sizsiniz, der. Fakat oturması için yer göstermez. Kısa bir konuşma sonrası, – Gidebilirsiniz, der. Nazım tam kapıdan çıkacakken durur ve müfettişe: – Siz, Ömer Hayyam adını hiç duydunuz mu? diye sorar. Müfettiş hemen atılır: – Canım kim bilmez ki Hayyam’ı? Nazım: – Peki, Hayyam zamanında İran hükümdarı kimdi? diye sorar. Müfettiş şaşırır. Nazım konuşmasını sürdürür, – Görüyorsunuz ki sanatçıyı anımsadınız ama hükümdarı anımsayamadınız. Yıllar sonra beni dünya anımsayacak ama dönemin Adalet Bakanı’nı ve sizi kimse anımsamayacak, der ve çıkar gider. Müfettiş yaptığı yanlışı anlar, Nazım’ı geri çağırır ama Nazım, koğuşunun yolunu çoktan tutmuştur bile…
Dün O’nu vatan haini ilan edenler, günümüzde siyasi çıkarları uğruna yasalar düzenleyip, sahip çıkarak meydanlarda şiirlerini okumakta, broşürlerde O’nun ceza evlerinde ”memleket sevgisi ile nakış nakış işlediği” şiirlerini kullanmaktadır. Ne yaman çelişki, öyle değil mi?
Bir ülkede şairlerin dizeleri, daha güçlüdür o ülkenin milletvekillerinin yürürlüğe koyduğu yasalardan… Daha güçlüdür gezden, gözden, arpacıktan… Tüfek omza’dan, kıt’a dur’dan; Gayri safi milli hasıladan, kanun hükmünde kararnamelerden… ”Bir insanı sevmekle başlar her şey…” Ve düzelirse, şiirle düzelir dünya… Aşkla… Dostlukla… Işıkla… Umutla… Bir beton kaldırımın çatlağından fışkıran çiçekte… Bir sarmaşık gibi sarmalı evreni Akmalı sonsuzluğa… Kutsal türküsü aydınlığın Çoğala çoğala…
Sahi, o dönemin Adalet Bakanı kimdi???